Müzikleri ve Görselliğiyle Sıradışı Bir Oyun: Gris

 


Aslında "Müzikle Beslenen Oyun" ya da "Müzikten Beslenen Oyun" veyahut "Tam Bir Sanat Oyunu" gibi başlıklar da seçilebilir. Öncelikle Berlinist'in yaptığı bütün müziklere buradan ulaşabilirsiniz, diyerek açılımı yapmak isterim. Beni derinden etkileyen bir oyunun önce müziklerini paylaşarak başlıyorum. Hiç de acayip değil. Oyun "ses" etrafında şekilleniyor çünkü. Bir hikâyesi var. Hem de derin bir hikâye.


Uzun uzadıya anlatmak ya da spoiler vermek niyetinde değilim. Belki de konuşmanın içinde kendiliğinden sürpriz bozan vardır bilemiyorum ama zaten anlatmak yerine gameplay walkthrough videolarına yönlendirmek daha mantıklı olacaktır ki ben daha çok "no commentary" [yorumu olmayan] oyun videolarını bir dizi gibi izleyip bitirmeyi tercih ediyorum. Belki bir ara oynamayıp sırf izleyerek bitirdiğim Detroit: Become Human'dan bahsederim, fakat Gris'i tam üç kere oynayan biri olarak önce bundan bahsetmek istiyorum.


Oyun tek oturuşta bitiyor ve nasıl bittiğini anlamıyorsunuz. Öyle uzun stratejilerde boğulacağınız ya da lol tarzı refleks geliştirmeniz gereken oyunlardan değil. Online olmadığı için her an kaydedip kapatabilir, sonra tekrar geri dönebilirsiniz. Tek kişilik bir oyun. Daha çok sanat filmi tadında. İşte beni de etkileyen bu özelliği oldu. 


Kaynak: Steam

Derin bir kayıp ve bir bulma hikâyesi bu. Ağlatan, hüzünlendiren bir hikâye. Ve itiraf etmeliyim, arada yapmanız gereken görevler sizi sinirlendirebiliyor. Beni gıcık etmişti şahsen. Ama görevleri tamamladığınızda araya giren otomatik videolar sizi hüzünlendirecek kadar derin. Ana karakterimiz "ses"ini bulmak için çıkıyor yola. Sizin bu yolda ona yardımcı olmanız gerekiyor. Fakat yolun sonunda anlıyorsunuz ki aslında bulmaya çalıştığınız o ses, iç sesiniz belki de. 


Kaynak: Steam



Vuslatı arıyorsunuz baştan sona. Sanki post-apokaliptik bir dünyada yalnız başınıza kalmışsınız. Sanki bir dünya, yeni bir dünya arayışınızdasınız. Ya da o dünyayı kurtarmaya çalışıyorsunuzdur kim bilir. Bir yıkımla başlıyor her şey. Yıkımı tersine çevirecek olan tek şey sizin sabrınız. Sabırla dağları deliyorsunuz, sabırla düşmanların karşısına çıkıyorsunuz, en sonunda yıldız haritanızı oluşturup göğe tırmanıyor ve hayallerin en derinine kendinizi bırakıyorsunuz. Her son bir başlangıçsa, her başlangıç yeni bir son mu? Ouroboros. Hikâye oyun bittikten sonra da zihninizde turlamaya devam edecek. Bu da oyunun evrenselliği değil midir?






Hele o çizimler. Güzel bir çocuk kitabı okumuşum hissi veriyor. Geometriyle sanat iç içe geçebilir mi, evet! Lisede geometriyi matematikten daha çok severdim nedense. Ama konumuz bu değil. Evet, lisede geometri diye bir dersimiz vardı sanki, yoksa ortaokulda mıydı? Neyse.

Biz biraz daha derinlikten bahsedelim mi? Oyunda müzik haricinde renkler de ön planda. Hatta renkler şekillendiriyor oyunu. Ana karakterin duygu durumlarını belirtiyor. Her bölüm farklı bir renkle dizayn edilmiş ve bölümü geçtiğinizde diğer renk dünyasına adım atıyorsunuz. Bir kayıptan sonraki yas aşamalarını da anlatıyor sanki. Ama ben öyle görmedim. Ben daha derin bir buluş hikâyesi tadında oynadım ve bence oyunun güzelliği de burada. Sanat bunun için var. Zihninizde faklı çekmeceler açıyor. İsterseniz yasın beş aşaması deyin, ister bir kayıp isterseniz de bir buluş hikâyesi. Ya da bir kabulleniş hikâyesi. Ya da özünü bulma... Arayış... İşte bunların hepsi bakış açılarına göre değişir. Hangi pencereden baktığınıza bağlı.

Biz de yere düşen yıldızlarımızı toplayalım ve onlardan gökte bir yol yapalım kendimize. Haritayı andıran, basamaklardan oluşan bir yol. Bastığımızda güzel bir tını çıkaran. Bizi göklere, fakat aslında derinlere taşıyan... Bize özümüzü bulduran - mı acaba? İnsan nedir sorusuna farklı perspektiflerden baktıran bir sanat daha duruyor karşımızda. 


Sanat hep aynı şeyi farklı tarzlarda sorar zaten. Yeter ki insanı derinlemesine ele alsın. Bir mercek altında zihnimizi incelesin. Kalp atışlarımızın ritmini dinlesin dikkatle. Nasıl atıyor o kalp? Nasıl da herkesin biricikliğini tek bir hamurda eritiyor bu dünya? Nasıl herkes farklı ama aynı zamanda aynı? Ah, felsefeye mi bağladım. Oyundan bahsediyordum ben.


Şimdi sizi oyunun fragmanıyla baş başa bırakayım da görün şu güzelliği...




0 Yorumlar

Bir Yorum Yazın

Yorum Gönder

Bir Yorum Yazın

Bir Yorum Yaz (0)

Daha yeni Daha eski