Bardağı Boş Tarafından Gören Çıkıntılar, Bizi "Çıkıntı" İlan Ettiler...


Yazacağım şeyler belki bloğun atmosferine uymayacak ama yazmak istedim. Geçtiğimiz günlerde öğretmenler için seminer haftasıydı. Tahta kalemleri ve diğer kırtasiye malzemelerini toplu almak için bir öğretmen arkadaşımız liste oluşturuyordu ve listeye benim adımı da yazdı. Fakat sonradan öğrendiğim kadarıyla bu alacağı malzemeler Siyonist markalara aitmiş. Ben de listeden çıkmak istediğimi söyleyip ayrıldım. Kendi malzememi tek başıma alacaktım. Fakat dayanamayıp söyledim: "Neden Siyonistlerin cebini dolduralım? Neden onlara para kazandıralım?" Hoca gayet karamsar bir tavırla cevap verdi: "Ama her şey onlara ait. Banka sistemleri de zaten onların elinde. Aldığınız maaş onların sistemiyle ödeniyor. Bankalar vs. hepsi onlara ait." Ben de şöyle cevap verdim: "Ne yani o zaman ölelim mi? İyi. Nasıl olsa bütün dünya onlara ait. O zaman biz ölelim. Yaşamayalım da." Bu sözüme bir cevap verdi mi tam hatırlamıyorum ama cevabım onda olumlu bir etki oluşturmamıştı. Yine omuz silkip işine devam etti.

Beni yaralayan asıl şey, bunu diyenin bir eğitimci olması... Çocuklara bardağa boş tarafından bakmayı mı öğreteceksin? Yerli Malı haftasında sadece annesinin yaptığı yemekleri getirtecek ve günün anlam ve önemine işaret etmekten ziyade mideni mi dolduracaksın? Yerli Malı'nın, Yerli Üretimin önemini pas mı geçeceksin? Kendi ülkeni kalkındıracak gençler yetiştirmektense, "Dünya üretsin biz hazır yiyelim, onların ceplerini şişirelim" mi diyeceksin öğrencilerine?

Olayın, Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı eseri okuduğum zamana denk gelmesi takdiri İlahi gibi geldi bana. Sanki bu yazıyı yazmam için bir işaret. Hmm, evet. Fazla abarttığımı kabul ediyorum, ancak üçüncü paragrafa böyle bir giriş yapmayı uygun gördüm. Şaka bir yana, cidden hayatı kitaplarla anlamlandırabiliyor insan. Metafor öyle güçlü bir şey ki... Doğrudan anlatım gerçekten yetmiyor. İnsan aklına metafor gerekiyor. Zaten Allahu Teala Kuran'da bize kıssalar ve örnekler üzerinden buyuruyor çoğu gerçeği. İnsan aklını en yakından tanıyan O. İnsana şah damarından daha yakın olan O. Allahu Teala bizi tanıyor, biliyor. Yaratıcımız bize bizim anlayacağımız şekilde anlatıyor. İnsan örnekler üzerinden anlıyor. Gerçekten doğrudan anlatımlar insan beyninin içinde uzun süre kalamıyor. Ama metaforlar, örnekler şok etkisi yapıyor zihnimizde. "Biz ölelim o zaman" demem doğru değildi belki. Ama çok kızmıştım. Onun bu boşvermişliğine çok kızmıştım. Etrafta o kadar örnek varken at gözlüğü takmış gibi sadece tek bir noktaya takılı kalmasına çok kızmıştım... Etrafımızda o kadar örnek var ki... Ama hatırlatıcılarımız yok ki unutuyoruz. Zamanın pençesinde oyalandığımız için kulaklarımızı pisliklerden temizlemeyi hep erteliyoruz ve günün birinde bir bakmışız ki gözlerimize, kulaklarımıza ve yüreğimize perde inmiş. Allah muhafaza buyursun.

Filler sultanı karıncalara karşı savaş açar. O küçücük karıncalardan korkmaktadır. Binbir türlü işkenceyle onları yola(!) getirir. Beyinlerini yıkar ve en sonunda da soykırımlarına sebep olan bir yaratığa puta tapar gibi tapmalarını sağlar. Filler sultanı sömürgecidir ama sömürge kelimesini ülkede yasak eder. 1984'deki gibi düşünce özgürlüğü yoktur. Kelimeler ve diller değişmiştir. Karıncalar kendi dillerini unutup filce konuşmaya başlamışlardır. Kendi ülkelerini unutup sadece filler için üretmeye başlarlar. Çünkü ölüm korkusu her bir yanlarını sarmıştır. Halbuki içten ölmüşlerdir onlar. Bir medeniyet ölmüştür. Bir kültür ölmüştür. Karıncalar kendi içlerinde bile casusluk edip fitne fesat çıkararak vatanı bölmeye başlarlar... Şu anki durumun çarpıcı bir metaforu... Filler sadece karıncaların sırtından geçinerek var olabilirler. Tıpkı ABD ve İ*rail'in bütün dünyanın sırtından geçinmesi gibi. Binlerce medeniyeti yok etmeye çalışmaları gibi... Buna "dur" diyen de çıkıyor, "durmayın, devam edin" diyen de... Hiçbir şeye karışmayıp kendi hayatına bakanlar daha fazla tabii. Bilinç yok, şuur yok. Bilmiyorum, bilinçsizlik mi daha kötü, yoksa yollarımıza engel koymaya çalışanlar mı? Ama belki de bilinçsizlik daha kötü bir hastalık. Çünkü gizli bir düşmanlık olduğu için hemen anlayamıyorsun. Anladığında da iş işten geçmiş oluyor belki. 

Onların istediği de bu değil mi? Zihinlerin uyuşturulması, uysallaştırılması? "Yahu, zaten bankalar da sistemler de bizim elimizde... Şimdi onları istediğimiz her yöne çekebiliriz," demiyorlar mı bizim sayemizde? Neden bu yılgınlık? Neden bu boş vermişlik? Neden karanlığa küfredeceğine bir mum da sen yakmıyorsun? Tamam, ülken için bir şey üretmiyorsun? Tamam, belki çok yetersiz reklamlardan dolayı az bir üretimin var sanıyorsun? Ama neden negatif enerjini yaymak zorundasın ki? Neden yetiştireceğin öğrenciler ileride üretime katkıda bulunmasınlar? Neden kendi vatanlarına hizmet etmesinler? Neden yurt dışına göndereceksin onları yaşamaları için? Güzel vatanını terk etmeye teşvik ediyorsun onları? Yoksa sen de mi içindeki çıkıntılardan dolayı vatana vatan gözüyle bakmıyorsun?

Fillere kafa tutan kırmızı sakallı topal karıncalarımız var olduğu sürece sırtımız yere gelmeyecektir Allah'ın izniyle. Filler sultanı bu baş demirci karıncayı sakat etse de kırmızı sakal kimliğini söküp atamadı. Zihinlerden bile silemedi kimliklerini. Hoş, hikâyeyi bitirmedim, ama kafamda canlanan bu aydınlanmaya, parmakların klavyeye bir an önce vurmasına da engel olamadım. Umarım saçmalamamışımdır. Vesselam...

0 Yorumlar

Bir Yorum Yazın

Yorum Gönder

Bir Yorum Yazın

Bir Yorum Yaz (0)

Daha yeni Daha eski